Günaydın Bebek

Damla Çeliktaban ın 08 Eylül 2010 tarihli Habertürk Gazetesindeki yazısını okudukça çok duygulanıyorum, sizlerde okuyun istedim…

Günaydın Bebek
Bu yazı yayınlandığı sırada karnımdan kollarıma terfi edecek minik oğlan.
İnsan ne kadar plan yapsa da hayat kendi planını uygulamaya koyarmış meğer, onu kanıtladın bana daha doğmadan...
Seni tüm gücümle, hazırlığım ve nefesimle, en doğal halimle doğurmak isterken ben; ne sancılardan ne başka bir şeyden korkmazken; sen planlı programlı, sezaryenli doğmayı seçtin... (eğer son dakika sürpriziyle baş aşağı dönmediysen...)
Ne garip, daha nefes bile almadın ama yine de kendi seçimlerini koyabiliyorsun ortaya...
Hayat boyu böyle olacak.
Sen benden farklı bir insan olduğunu, kendi seçimlerinle yaşayacağını hatırlatacaksın bana her fırsatta. Ben ne hayal kurarsam kurayım senin yolun, senin yönün sana ait olacak...
Neyse boş ver... Sen sağlıkla gel de nasıl geldiğin eksik kalsın...
Kocaman bir hayat uzanıyor önünde... Geldiğin sıcak, güvenli karanlığı özleyeceksin belki, ilk bakışta gözlerin kamaşacak...
İlk nefesini alacak, sadece senin için hazırlanan sütün tadına bakacaksın. Fazla gürültülü, fazla ışıklı, fazla hareketli bir yerde bulacaksın kendini... Bizi bulacaksın. Aylardır seni merak eden, senin için hazırlanan insanlar silsilesini...
Ve zamanla alışacaksın bu şahane karmaşaya, bir parçası olacaksın...
Sevdiklerin, sevmediklerin, kızdıkların ve kayırdıkların olacak... Her seçiminle yeni bir kapı açılacak önünde, her seçiminle başka bir kapı kapanacak... Önemli olan seçtiğinin arkasında durmak onu da öğreneceksin...
Buraların pek de adil olmadığını görecek, kızacaksın belki de... Belki günbatımlarının peşinden kendini yollara vuracaksın...
Koskoca bir hayat kollarını açtı ve bekliyor seni; sonsuz ihtimallerin içinde yürüyeceksin...
Bu satırları yazdığım gün hâlâ göbeğimdesin... Ama ayrılacağız çok yakında ve kavuşacağız bu şekilde, korkacak bir şey yok... Göreceksin.
Aylardır sana söylediğim bir şarkı var; onu duyunca güvende olduğunu bileceksin... Ve şarkıda olduğu gibi bu sabah uyanıp ilk nefesini alacaksın... Kendi kendine...
“Günaydın bebek
Yepyeni bir güne başlıyoruz seninle
Aslanlar, kaplanlar, kuşlar
Denizler, rüzgârlar, ağaçlar göreceksin
Baban var, minik var, ben varım
Ne zamandır bekliyoruz seni, artık geldin mi?
Nefesini alıp, sütünden içtin mi?
Günaydın bebek, hoş geldin hayatımıza,
Her şey çok güzel olacak şimdi... “

İsim Koyma Sorunsalı

Hürriyet Gazetesinden Banu Tuna nın 2010 yılına ait bir yazısını paylaşmak istedim...

Koş Papaya koş Lodos topu tut
Başlık şaşırtmış, hatta ziyadesiyle manasız gelmiş olabilir. Okullarda heceleme kartları da kalmadı sanırım ama kaldıysa, yakın gelecekte Ayşe’nin yerini Papaya, Ali’nin yerini Lodos pekala alabilir.
İnsan otuzlu yaşlarını ortalayınca, çevresindekilerin hepsi ya çocuklu ya da hamile oluyor. Eh, Allah’a şükür, asosyal biri de sayılmam; tatmin edici bir gözlem yapma imkânına sahibim. Ve kafamı son dönem çocuk isimlerine taktım.
Galiba bu küresel iklim değişikliği, çevre duyarlılığı; büyük şehirlerde bunalan insanların doğa özlemiyle birleşti ve yeni bir trend yarattı.
Ben buna isim seçiminde Kızılderili dönemi diyorum.
Onlardan tek farkımız, isim koymak için çocuğun büyüyüp bir marifet göstermesini beklemeyişimiz.
Anne babalar doğayı özleyip ulaşamadıkça, küçük sahil kasabasında geçen emeklilik günleri hayal olup kaldıkça, çocuklar çiçek böcek, coğrafi yer şekilleri, yön isimleri ile idare etmek durumunda kalıyor galiba. Bir nevi post-hippi sendromu.
Bakın, son bir iki yıl içinde bebek sahibi olan arkadaşlarım, arkadaşlarımın arkadaşları hangi isimleri koydular: Kuzey, Güney, Poyraz, Rüzgâr, Defne, Ada, İris, Çimen, Güneş, Doğa, Ay, Yosun, Zeytin, Çilek, Kiraz (eskiden pek bir taşralı bulunurdu), Çınar, Mavi, Kumsal, Gece, Gölge, Kumru, Okyanus... Bu liste böyle uzayıp gider.
Evvel ezel, isim koymakta Kızılderili ırkıyla yarışan milletimiz için olumlu bir durum aslında. Şimdi tek tek isimleri saymayayım, neticede kendisine sorulmadan bu isimleri almış dünya kadar insan var ama, bugüne kadar bebeklere savaşmakla, dövüşmekle, yiğitlikle, hükmetmekle ilgili isimler koyduk da ne oldu? Kırbaç anlamına gelen bir erkek ismi bile var bizde. Kızların durumu da farklı değil. Banu’nun anlamı mesela; prenses, hanımefendi, yeni evli gelin. Bu mudur? Hayır, insan ismine çekse gam yemeyeceğim.